Your ads will be inserted here by
Easy Plugin for AdSense.
Please go to the plugin admin page to
Paste your ad code OR
Suppress this ad slot.
Huzurlu Bulutlar, Yunhe Pirinç Tarlaları
10 saat yolculuktan sonra sonunda Yunhe Pirinç Tarlalarına varmıştık! Eğer önce okumaya buradan başladıysanız ve “bu 10 saat yolculuk da nedir?” diye soruyorsanız, işte yolculuk hikayemiz: Yunhe Pirinç Tarlaları’na doğru yol alırken. Sonrasında geri gelmeyi unutmayın çünkü bu yere bayılacaksınız! Yalnız benden söylemesi, bir takım yan etkiler ortaya çıkacak…Evet, yan etkiler!
Ayrıca, dünyanın bu harika yerini ve detayları daha net görmek için için fotoğraflara tıklamayı unutmayın! Burada göreceğiniz fotoğraflar aklınızı ve kalbinizi hayatın günlük streslerinden uzak tutacak…Taa içinizde bir şeyi harekete geçirip kulağınıza hayata karşı bakış açınızı değiştirecek bir seyahate çıkmanızı fısıldayacak…Söylüorum, fısıldayacak işte…
Yunhe Pirinç Tarlalarına varınca…
Tabelada YUNHE yazıyor…Sonunda vardık…
“Huzurlu Bulutlar” olarak bilinen/söylenen Yunhe Pirinç Tarlaları’ndaydık ve biliyor musunuz? Aynen söylendiği gibi bir yer! O kadar huzurlu ki sanki farklı bir boyuttaymış gibi hissediyorsunuz..Yunhe Pirinç Tarlaları’nın bulunduğu dağın zirvesine doğru çıktığımız bu yolculuğun her adımında huzur, şaşkınlık ve minnet duyguları içinde kayboldum durdum!
Gelelim Yunhe Pirinç Tarlalarının Yan Etkilerine…Ama pozitif olanlarına…
Yunhe Pirinç Tarlalarının en tepesinde durup ufka doğru baktığım andı içimde bana bir şeyler fısıldayan o sesi fark etmem…En zayıfından, en incesinden de olsa taa kalbimin derinliklerinden gelen o sesi görmezden gelemezdim…Ben kulak kesildikçe ses gittikçe kuvvetlendi ve berraklaştı…bana “hayallerine sahip olabilirsin” diyordu…Sisli dağlara baka kaldığım o en tepedeydim…Dikkatimi dağıtabilecek hiçbir şey yoktu…Ben, önümde gözümün alabildiğince uzanan harika bir manzara ve derinlerden gelen o ses…
“Hayallerine sahip olabilirsin!”
Yunhe Pirinç Tarlaları üzerimde yan etkilerini göstermeye başlamıştı bile…Bana daha fazla cesaret vererek kendime ve hayallerime daha fazla inanmamı sağlayarak…Düşünüyordum da dünyanın bu büyülü kısmına gelebiliyorsam, bunun imkansız olmadığını herkese gösterip anlatabilirdim ve anlatıyorum da…
Yunhe Pirinç Tarlaları’ındaki yerel misafir evi
Vardığımız zaman her şey yoğun sis tarafından kuşatılmıştı. Aşağıdaki fotoğrafı saatler sonra çektim ve yerel misafir evini net göstermek için baştan paylaşayım istedim, bu arada üzerinde sarı ok olan ev…Başta tepelerde kamp yapmayı düşünsek de hava gittikçe kötüye gittiği için sırf yemek yemek için değil aynı zamanda gece de burada mı kalsak diye düşünüyorduk…
Bu misafir evi yerel bir aile tarafından işletiliyor ve burada yediğimiz her şey organikti. Organik gıdaları destekliyoruz değil mi? Evettt! Yerel aile çok az İngilizce konuşabiliyor ama bunun bir problem olacağını düşünmüyorum çünkü İngilizce-Çince çeviri yapan birçok aplikasyon var. Ama bu kısa yol olduğu için hemen alışabilirsiniz ki, alışmayın! Bir kaç kelime de olsa Çince konuşmanız daha iyi olur ve benden söylemesi bunun için size bayılacaklar!
Misafir evinin hemen önünde de pirinç tarlaları vardı ki bu her şeyi daha da otantik kılıyordu.İşte bahsettiğim ağır sis durumu ama ben sis yumağı demeyi tercih ediyorum…
Öğle yemeği vakti!!!!
10 saatlik yolculuktan sonra midemiz kazınıyordu…Misafir evine vardığımızda öğrendik ki kendi yemeğimizi kendimiz pişirecekmişiz…..İlk başta bir şok yaşasak da yavaş yavaş bu fikir yemeğin önümüze hazır sunulmasından daha eğlenceli gelmeye başlamıştı.
İşte misafir evinin otantik mutfağı…
Kapıda dünyanın en iyi yemeklerinin burada olduğu yazılı…Hmmm, dünyanın en iyi yemekleri olmasa da en organik gıdalarının olduğu kesin…
Yerde duran sebzelerin arasından istediklerimizi seçtikten sonra direkt pişirme aşamasına geçmeden biraz etrafa göz atmaya başlamıştım. Köy ve kasabalarda en çok rastlanan çiçeklerden biri…Çince adı “Du Juan Hua” ve biz de Açelya diyoruz…Açelyalara başka nerelerde sık rastlıyorsunuz?
Misafir evinde Yunhe Pirinç Talaları’nı bizim gibi görmeye gelen iki Çinli kız vardı…Ben terasta keşif turundayken yanıma gelip benimle fotoğraf çektirip çektiremeyeceklerini sordular. Sonrasında ben de aynısı onlara sordum….Çin’de yabancılarla fotoğraf çektirmek çok cool olarak algılanıyor ama yabancıların onlara bu soruyu sormalarına alışık değiller tabi…Ben de onlarla fotoğraf çektirmek istediğimi söylediğimde nasıl hoşlarına gitti, kıkırdadılar, şaşırdılar ve bayıldılar…Bu tepkileri görmeye bayılıyorum…İlk resimde gördüğünüz “barış” işareti Çin’de “şans” anlamındadır…
Artık mutfağa gidip sebzeleri yıkama vakti gelmişti…Bayıldım buna yahu! Aç olmama rağmen böyle sebze yıkama işini eğlenceye dönüştürmek de ayrı bir keyifti….Hmmm birileri burada tavuğun türlerini yolmuş, burada normal olmasına rağmen bu durum bana hala garip geliyor…
Misafir evini işleten ailenin kadınları mutfakta yemek pişirmemize yardım ederken…Odunla ısınan cinsten eski Çin tipi bir ocak kullanıyorlar. Çin’de buna “Zao” adı verilmektedir.
Yemek pişirme sıramızın gelmesini beklerken biraz etrafa bakınmaya başlamıştım ki terasta ne göreyim? Süpürgeler…Birlikte uçmak için Nancy’i çağırdım. Bu bizim süpürgeyle ilk uçuş denemelerimiz.
Sonunda uçuyorduk ama ters yöne doğru…
Yere indikten sonra(haha) mutfağa geçince gördük ki tatlı bayan bizim yemekleri pişirmeye başlamış bile…Nasıl lezzetli gözüküyor anlatamam…
Gerisi için bize ihtiyaç kalmayınca etrafı biraz daha keşfetmek için özgür kalmıştım. Lokal olmaya doğru ilk adımlar…Lokal olmak kafadan başlar dedik ve uyguladık…Hangi resim sizce daha iyi gözüküyor?
Bizim gezginler aşağıdaki resimde karar kıldılar…
“Nancy, kafanın üstünde kocaman bir örümcek ağı var! ” diye bağırdım…Ups! Yanlış alarm! Örümcek evde yok….
Nancy, sushiden arta kalanları boş pirinç tarlalarındaki balıklara atarken…
Kırmızı balıkları görebiliyor musunuz?
Burada olmaktan herkes mutluydu!
Yok böyle böyle bir şirinlik!!!
Sonunda yemeğimiz hazırdı! Sebzeyle birlikte tonlarca pirinç!
Kabul edelim uzun bir yolculuğun ardından resmen ziyafet gibi geldi…Üstüne biraz da kestirince harika oldu…Biraz dediğim ise aslında “Biraaaaaaazzzzzz” olan cinsten, yani 1 saat uyuyalım derken “Lütfen, 5 dakkika daha”larla uzatılarak iki saate çıkan bir kestirmeden bahsediyoruz…Bilinç yavaş yavaş yerine gelince gözler hızla açılır ve “Allah güneş ışığı kaçtı!” paniği ile yataktan roket hızıyla uçulur…İşte balkondan pirinç tarlaları manzarası…
Tatlım sen bizi mi bekliyordun! Köyün en tatlısı!
HUZURLU BULUTLARI BU KADAR ÖZEL KILAN NEDİR?
Çince’de Yunhe tam anlamı ile “Huzurlu bulutlar” demek.Yunhe Pirinç Tarlaları’na doğru yolculuk yazımızdan da hatırlayacağınız üzere, burası Zhejiang İli’ndeki Lishui şehrinin Yunhe kasabasında yer almaktadır. Yunhe Pirinç Tarlaları, Çin’in en güzel 5 pirinç tarlalarından biri olmakla birlikte Çin’in doğusundaki en büyük pirinç tarlalarıdır. 1.000 yıl önce “Tany Dynasty” döneminde yapılmıştır. 51km2lik bir alanı kaplamakta olan Yunhe Pirinç Tarlaları, 7 küçük dağ tarafından kuşatılmıştır. Pirinç tarlalarının yüksekliği 1.400 metreye vardığı için ziyaretçilerine eşsiz bir manzara sunmaktadır. Bir tepede en az 650 tane pirinç tarlası bulunmaktadır. Devasa olduğu buradan da belli oluyor zaten.
Yunhe Pirinç Tarlaları’nı ziyaret etmek için en iyi zaman
Astropik iklim kuşağında bulunan Yunhe’de ortalama sıcaklık 16 derecedir. Yağmur yağdığında Yunhe’de bulunmak gibisi yok! Nehirden yükselen buhar pirinç tarlalarına doğru hareket ettiği için kendinizi sanki rüya alemindeymiş gibi hissedebilirsiniz.
Bütün manzarayı sessizce izlemeye daldığınız “Seven-Star Pier”ın uzaktan bir fotoğrafı…
Yunhe Pirinç Tarlaları’nı kuşatan dağlardan 3’ü…
Seven Star Pier’e doğru giderken önünden geçeceğiniz tepedeki tek restroran.
Sanki elimi uzatsam tepelere dokunacakmışım gibi bir hissediyorum…
Tecrübeli Tur Liderimiz
Seven Star Pier’e kadar bize eşlik eden tur liderimiz…Nereye gittiğini de gayet iyi biliyordu o yüzden bu arkadaşı öneriyoruz…
Yeşilin değişik renklerini görebildiğimiz için çok şanslıydık…
Ayın peşine düşen yedi yıldız – Seven Star Pier
Sonunda Seven Star Pier’e varmıştık…Buradan baktığınızda karşılaştığınız manzara için lokal insanların çok güzel bir tanımlaması var: Yunhe’yi çevreleyen 7 dağ olduğu için, manzara sanki Büyük Ayı Takımyıldızı’na(Ursa Major olarak da bilinir) benzetilmektedir. Lokal insanların deyişiyle burası “Ayın peşine düşen yedi yıldız” olarak anılmaktadır. Kulağa harika gelmiyor mu? Yakında göreceğiniz üzere baktıkça sizi içine çeken bir manzara söz konusu…Yine yerel insanların deyimiyle bu iskelenin altındaki pirinç tarlaları ayın ve yıldızların yerdeki yansıması olan Samanyolu’na benzetilmektedir.
Fotoğraf tutkunları için burası çok popüler bir yerdir.
Haydi arkamıza bakıp nereden geldiğimize bir bakalım…
Bir çok insan manzaranın etkisi altında kalığı için bu tabela kesinlikle gerekliydi!! Tabi bu aynı anda birçok şey yapabilenler için biraz zor…Hem manzaraya bakıp, hem yürüyüp, hem fotoğraf çekeyim derken olaya kendinizi kaptırıp iskeleden düşmeyin diye konulmuş bu uyarıyı destekliyoruz…Gerçekten bu yükseklikte problem olabilir.
İşte Yunhe Pirinç Tarlaları’nın fotoğrafı…
Manzara beni içine çektikçe çekiyordu…
Hatta hepimizi…Kullanacağım kelime şu olacak: “Büyüleyici”…
Yunhe Pirinç Tarlaları’ndan panoramik bir görüntü gelsin şimdi de…
Huzurlu bulutlar…
Dağların ardındaki gri bölgeyi görüyor musunuz? Biz ona “Beton Ormanı” diyoruz…
Amacımız Kenggen Taş Köyü’ne varmaktı…
Seven Star Pier’den Kenggen Taş Köyü’nün yakınlaştırılmış görüntüsüne bakalım…İşte pirinç tarlalarından geçip buraya geleceğiz ve bu eski köyün dar sokaklarını keşfe çıkacağız…
Köyün yakınlaştırılmış fotoğrafını verdik ama köye olan asıl uzaklığımızı buradan görebilirsiniz…Üzerinde sarı okun olduğu yer Kenggen Taş Köyü…
En sevdiğim fotoğraflardan biri…Her baktığımda beni Yunhe’ye geri götüren bir özelliği var…
Pirinç tarlalarından fotoğraf çeke çeke aşağı inmeye başladık…
Her bir pirinç tarlasını işte bu sistemle suluyorlar…
Tın tını tın şeklinde yavaş yavaş yürüdüğümüz için hala gidecek çok yolumuz vardı…Adeta masallar diyarında gibi hissettiren bu yerde olmak harikaydı!
Bir süra sonra yol sanki hiç bitmeyecek gibi gelmeye başlamıştı…Fotoğraf çekmek dışında kendi eğlencemizi de kendimiz yaratıyorduk…
Belirli bir yerden sonra herşeyi yeşil olarak görmeye başlamıştık…İşte size bahsettiğim durum…
Neredeyse varmak üzereydik ama yolda 45 dakika geçmişti resmen…
Geriye dönüp baktığımda yürümeye başladığımız tepelerin çoktan sisle kaplı olduğunu gördüm…
Diğer tepelerden aşağı akıp her bir kademedeki pirinç tarlalarına dağılan su…
Kenggen Taş Köyü
Sonunda Kenggen Taş Köyü’ne vardık…800 yıllık tarihi olan bu köyde 176 ailenin yaşadığı söylenmektedir.
Köyün girişinde vefat etmiş kişinin anısına yapılan anıtı görüyorsunuz. Aşağıdaki resimde de göreceğiniz üzere anıtın hemen yanındaki kasenin içinde “şanslı para”(gerçek para değil) yakılarak ölen kişinin ruhunun diğer tarafta zengin bir hayat süreceğine inanılmaktadır.
Köyün ortasından akıp giden nehir…
Tipik Kenggen taş evleri…
Bu adam rastladığımız ikinci köylüydü. Çok ciddi durduğunu düşünüyor olabilirsiniz, o zaman bir de ikinci fotoğrafa bakın derim…
Bizi görünce yüzünde güller açan köylü amcaya “köyün geri kalanı nerede?” diye sorsak da bir türlü cevap alamadık…Bakalım, araştırmaya devam…
Şimdi küçüklükten beri denen şey: “Bilmediğin deliğe parmağını sokma!” Hele bu söz benim için doğaya çıkınca unutmam gerekenler arasında yer alıyor…Şu örümcek ağını önceden gördüğüm iyi oldu…
Köyün taş sokaklarında ilerlemeye devam ettikçe köyün yerlileri ile karşılaşmaya başladık ama farklı bir lehçe konuştukları için “köyün geri kalanı nerede?” sorumuza bir türlü cevap bulamıyorduk…
O kadar eski bir köydü ki her adımda tarihin sayfalarında geziniyormuş gibi hissediyordum…Eski dar yollar, kırık taşlarla kaplı merdivenler, kerpiç duvarlar…
Your ads will be inserted here by
Easy Plugin for AdSense.
Please go to the plugin admin page to
Paste your ad code OR
Suppress this ad slot.
İşte bu da başka bir şeker….Sizi duyabiliyorum! Diyorsunuz ki “Deli misin? Bilmediğin hayvanı ne seviyorsun? Ya ısırırsa?”…O zaman annemle hemfikirsiniz demektir…Kendimi onu tutmaktan nasıl alıkoydum hiçbir fikrim yok…Ama bu seferlik endişe etmeye gerek yok..
Tamam çocuklar sakin olun…Her ikinizin de parlak tüyleri var ve evet her ikinizde köyü yönetebilirsiniz…Yani bizim için bir sorun yok, hatta sizi destekliyoruz…
Büyülü Kaynak Suyu
Ming Kaynak Suyu, köye yakın olan gümüş madeni keşfedilirken yapılmıştır. 400 yıldan fazla bir tarihe sahip bu kaynak suyunun bitmez tükenmez olduğuna ve bu kaynak suyu ile yapılan çayın da çok lezzetli olduğuna inanılmaktadır.
Kenggen Taş Köyü’nün Taş Kapısı
Aşağıda ünlü Kenggen Taş Köyünün Taş Kapı’sını görebilirsiniz. Taşların renkleri nasıl ama? Enfes değil mi!
Taşlara daha yakından bakalım…
Taş Kapı’nın altında fotoğraf çektirirken Çinli turistler de bizim fotoğrafımızı çekiyordu…
Resmi Gümüş Köprü
Taş Kapı’nın altında durduğumda bu meşhur köprüyü gördüm..İmparatorluğa ait kolluk kuvetleri gümüş madenini kullanmaya başlayınca, köy halkının da buradan daha iyi faydalanması için maden yetkililerini buraya köprüler ve yollar yapmaya teşvik eder. Bu çabalarının karşılığı olarak da köprüye “Resmi Gümüş Köprü” adı verilmiştir.
Bu köprüde saatlerce durabilirdim…
Nancy fotoğraf çekme aşamalarımı gayet güzel yakalamış…
1-Anı yakalamadan önce duyduğum heyecan…
2-Anı yakalarken..
3-İstediğim anı yakalamanın verdiği rahatlıkla manzaranın tadını çıkarırken…
Eski Su Değirmeni
Eski su değirmenlerinde sevdiğim şey nedir? Hemen size nasıl hissettiğimi aktarayım ama siz de benimle uygulayın anlaştık mı?
Aşağıdaki resme bakın ve orada olduğunuzu hayal edin…
Gidiyorsunuz ve bu eski su değirmeninin yanına oturuyorsunuz…Bütün algılarınızın alıcılarını en son ayarına getirin…
Özellikle: Su değirmeninden gelen sese kulak verin ve teninizden, saçlarınızdan geçen hafif de olsa irkilmenizi sağlayan esintiyi hissedin…
Şimdi bunları yaparken gözlerinizi kapatın…
Zihninizin nasıl da serbest kaldığını fark ettiniz mi? İşte ben bu yüzden seviyorum eski su değirmenlerini…
800 yıllık Kenggen Taş Köyü modern zamanların bisikletçilerini ağarlıyor…
Bu bisikletçileri ilk gördüğümde dedim ki “Yahu şimdi bunlar gerçekten buradalar mı?” Capcanlı kıyafetleri ile gerçekten de buradalardı…800 yıllık Kenggen Taş Köyü’nün modern zamanların bisikletçilerini ağarlıyor olmasına bayıldım…Buraya bisikletlerle gelmek hiç de kolay değil hele ki geçtiğimiz yolları düşünürsek ama bir o kadar da eğlenceli olmalı…
Gelmeye devam ediyorlardı…
Hala gelmeye devam ediyorlardı…
İşte en sevdiğim anlardan biri…Köyün yerlilerinden biri bisikletçilerin arkasından bakarken…Ne düşünüyordu dersiniz?
Bisikletçiler manzaranın tadını çıkarırken…
Kenggen Taş Köyü’nün en mutlusu
Bisikletçiler köyü keşfe devam ederken bu amca sigarasıyla halinden çok memnun görünüyordu…
Yağmur peşimizdeyken…
Yunhe’yi ziyaret etmek için en iyi zamanın yağmur sezonu olduğunu söyledik ama bu havada dışarıda durmamakta fayda var, o yüzden geri dönme vakti gelmişti…
Huzurlu Bulutlar yağdırmak için aceleci davranıyorken biz tabana kuvvet tırmanmaya başlamıştık…
Dikkat et arkanda tavuk ordusu var…
Tavukların yemek zamanı gelmişti…Arkanızdan koşan bir tavuk ordusu varken yeterince yeminiz olsa iyidir…
Bu arkadaşın da yemek vakti gelmiş ya da gün boyunca süreninden olsa gerek…
Geldiğimiz yolu tırmanırken…İnmesi keyifli de çıkarken aynı şeyi söyleyemeyeceğim!
Ups! yolumuzun üstündeki serseri mayınlarla sınavımız! En azından bu organik olanı, otlayan inekler sağolsun!
Sis içinde kaybolmanın keyfi bambaşka…
Sis bizden daha hızlı ilerleyip etrafımızı kuşattı…Yeşil ekrandan gri ekrana geçmiş gibi olduk…
Küçük kuş görünmeze doğru uçarken…
Sisin içinde kalan Reece’in görüntüsü korku filmlerini andırıyor…
Sonunda misafir evine vardık
Ben kitabımı okurken, sis çevremde huzurlu ve büyülü bir atmosfer yaratıyordu…
Yemek Zamanı
Mutfaktaki hareketlilikten de anlayacağınız üzere yemek hazırlıkları başlamıştı! Deneyimli şefimiz Nancy bize müthiş bir tavuk yemeği hazırlarken!
Nancy yemeği pişirirken ben de bunu video çektim, de yan tarafta pişirilen yemeğe de zumlayıp durmuşum…Komşunun tavuğu komşuya kaz görünür misali…
Dışarısı tamamen karanlıktı, zifiri karanlık! Şehir ışıkları geceleri nasıl algıladığımızı da zaman içinde değiştirebiliyor! Işığın tam altında oturduğumuz için bütün böcek kominitesi bize doğru harekete geçmişti…Etrafımda ve resmen üzerimde devasa böcekler gördüğümde çığlık atmamam mükün müydü Allah aşkına! Hayatımdaki en büyük karafatmayı gördüm ya da artık nasıl bir böcek ise ondan…Yanlış anlamayın beni, kesinlikle şikayet ettiğimden değil(Onlarla uyanmadığım müddetçe), sonuçta köy hayatından bahsediyoruz…O büyük böceğin resmini çekmek için fark etmekle kaçmak arasında mükemmel bir zaman bulamadım ne yazık ki.
Ma Jiang
Ma Jiang doğu ve güney Asya’da çok ünlü bir oyundur. Bu oyun için genellikle 4 kişi gerekir ve Çin karakterlerinin ve sembollerinin olduğu 144 taş serisi ile oynanır. Okey oyununa ya da kart oyunlarına da benzemektedir.
Uyuku vakti gelir
Böyle güzel bir gün yaşadığım için şükrediyordum. Ertesi gün güneşin doğuşunu seyredeceğimiz için erken uyumalıydık…
Bu sırada sonunda bulutlar yüklerini boşaltmaya başlamışlardı…Deli gibi yağmur yağıyordu ve dakikalar içinde gök gürültüsü ve şimşekler eşiliğinde çılgın bir yağmur fırtınasına dönüşmüştü…Her ne kadar kamp yapmak istesek de, bu havada dışarda çadır kurmak çok zordu. Biz yine de kamp yaptık ama bu sefer misafir evinin üst katında…Biz karar verene kadar bütün odalar tutulmuştu…
Misafir evinde kamp yapmanın tadı bir ayrı!
Bir sonraki güne hazırlanın! Şimdiden iyi geceler dünyanın her yerindeki gezginlere…